1 Mayıs 2010 Cumartesi

NAZIM HİKMET RAN Bin Turnacık ( Okumaya Değer )

BİN TURNACIK

Oraya gidenler, orda yaşayanlar bilirler:
Moskova'da çiçek çok pahalı bir nesnedir.
Yaz, kış, karda, yağmurda, her ne zaman Nâzım Hikmet'in mezarına gitseniz, o mezara konulmuş bikaç demet çiçek,
birkaç dal gül bulursunuz. Nâzım'ın mezarı bitek gün bile çiçeksiz kalmadı.
Bu çiçekleri koyup saygı gösterenler ve Nâzım'ı ananlar, Nâzım'ı tanıyanlar dostları, arkadaşları değildir.
Dostlarının da elbet Nâzım'ın mezarını ziyaret edip oraya çiçek bıraktıkları olur.
Ama hergün bikaç çiçek, demeti, hatta saksıyla bir çiçek, bikaç dal gül bırakanların çoğu,
Nâzım'ı hiç görüp tanımamış, salt onun şiirlerini okuyup hayranlık duymuş olanlardır.
Bu hayranlar içinde çok yaşlılar olduğu gibi, gençler de vardır.
Vera, Nâzım'ın mezarını ziyaret eden çiftleri, sevgilileri çok görmüştür.
Mezardaki anıtın dibinde bir kutu vardır.
Okurları, hayranları, ziyaretle ve çiçek koymakla yetinmezler, bu kutuya mektuplar, yazılar da bırakırlar.
Bu mektupları, yazıları her mezarı ziyarete gidişinde Vera ordan alır, evine götürür.
Bu yazılarda, hayranlık duyguları anlatılmıştır, iç dökülmüştür, yada bu denli büyük şairin eşi olduğu için Vera'nın mutluluğu anlatılmış, Vera yüceltilmiştir.
Büyük sanatçıların, ölümlerinden sonra da yaşamaları işte budur.
Ölürler her ölümlü gibi, ama ölümlerinden sonra da insanlarla ilişkileri sürer, mektuplar alır, kendilerinden sözettirirler.

Nâzım'ın ölümünden sonra aldığı en ilginç mektup Japon çocuklarından gelmiştir.

1965'te Nâzım Hikmet'in evine ilk gidişimde, duvara asılmış renk renk kâğıtlardan oluşmuş bir öbek görmüştüm.

Dikkati çeken bişeydi.

Ama ne olduğunu anlayamamıştım.

Yabani arıların oğullarını gördünüz mü hiç?

Oğul'da arılar hepsi üstüste bir yığın olurlar.

Güneş de vurunca arılar renk renk parlayıp yansır.

İşte böyle bişeydi Nâzım'ın evindeki o renkli kâğıt parçacıklarından oluşan öbek.

Vera o zaman, bu renkli kâğıtlardan yapılmış süsün Japon çocuklarından geldiğini söylemişti.

Ama ne olduğunu pek anlayamamıştım.

Ertesi yıl, Nâzım'ın evini ikinci ziyaretimde de bu kâğıtlardan süsün adını öğrenmiştim: bin Turnacık.

Nâzım'ın evine daha sonraki gidişlerimde "

Turnacık"ları yerinde görememiştim, ama ansıyamamıştım da onları unutmuşum.

Eve bu gidişimde Vera,

- Turnacık'ları size vereceğim... dedi.

Moskova'dan ayrılacağım gün onları bana verdi. İstanbul'a getirdim, şimdi evimdedir.

Nedir Bin turnacık?

Nâzım çağında dünyada olan bütün olaylarla şair olarak ilgilenmiş, dünyanın bütün acılarını, dertlerini, sorunlarını kendi içinde, yüreğinde duymuş, bunlar üstüne şiirler yazmıştır.

Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının doğurduğu toplumsal acı da

Nâzım'ın şiirlerinde en etkin biçimde anlatılmıştır. Atom bombasının saçtığı ölüm yağmuru, bombanın atılışıyla bitmedi.

Atom bombası atıldıktan sonra da, atom ölümü denilen ölümler yıllar yılı sürdü.

Nâzım bu konuda çok şiir söyledi.

KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem,
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

1956

Nâzım "Bulutlar Adam Öldürmesin", "
Radyoaktiviteli Yağmurlar Üstüne", "Bir Kız Vardı Japonya'da" gibi konuyu işleyen biçok şiir yazdı.

3 Haziran 1963'te, "Radyoaktiviteli Yağmurlar Üstüne" şiirini yazdıktan bir ay bir hafta sonra (39 gün) Nâzım Hikmet öldü. Japon çocukları, kendilerini düşünmüş ve kendileri için şiirler yazmış olan Nâzım Hikmet'in ölüm haberini duyunca çok üzüldüler. Tıpkı, bugün Nâzım'ın mezarına çiçek koyanlar gibi, mezarındaki kutuya mektup ve yazı bırakanlar gibi, Japon çocukları da, ölümünden yirmi gün sonra Nâzım Hikmet'e bir mektup gönderdiler. Niçin ölümünden yirmi gün sonra da, hemen ölümünün arkasından değil? Çünkü Japon çocukları, mektuplarıyla birlikte Nâzım Hikmet'e bir de armağan göndermek ve bu armağanı da kendi elleriyle yapmak istiyorlardı. Bu armağan kalınca renkli kâğıtlardan yapılmış bin tane turnaydı. Japon çocukları renkli kâğıttan bu bin turnayı ancak on-onbeş günde yapabilmiş, ölüm haberini alınca acıyla ağladıkları Nâzım Hikmet'e yollamışlardı. Mektuplarını ve armağanlarını o sırada Japonya'da bulunan İnturist'in bir görevlisiyle göndermişlerdi.

Vera Hikmet'e, Sovyet Yazarlar Birliği Yabancı İlişkiler Komisyonu'ndan gelen 8 Ekim 1963 tarihli mektup şöyleydi:

"Nâzım Hikmet'in ailesine verilmek üzere Japon çocuklarının BİN TURNACIK Derneği'nden aldığımız armağanı gönderiyoruz. Bu hediyeyi İnturist'in Yönetim Kurulu Başkan yardımcılarından Boyçenko Japonya'dayken almıştır."

JAPON ÇOCUKLARININ MEKTUBU

23 Haziran tarihini taşıyan Japon çocuklarının BİN TURNACIK Derneği'nin Japonca mektubunun çevirisi şöyledir:

"Nâzım Hikmet,

Artık sürekli bir rüyaya girdiniz ve artık bir daha kalemi elinize alamayacaksınız. Ve insanlara başka çağrılar gönderemeyeceksiniz. Daldığınız bu sonsuz rüya içindeyken de, biz Hiroşimalı genç kızların sizin şiirlerinizden ne büyük bir coşku duyduğumuzu öğrenmek isteyeceğinizi sanıyoruz. Barış Parkı'nda "Ölen Kadının Çocuğu" heykeli dikiliyor. Bu heykelin adı "Patlayan Atom Bombası Çocukları." İşte bu heykelin yapılması, hazırlanması sırasında patlayan atom bombasının, yani Hiroşima'nın çocukları sizin şiirlerinizden esinlendiler. Atom bombasından hiçbir zarar görmediğiniz halde insanların yüreklerini parçalayan o şiirleri nasıl yazabildiniz! Evet, sizin yüreğinizde de, bizim yüreklerimizi parçalayan aynı duygular vardı. Çünkü siz de bizim gibi, atom ve hidrojen silahlarına karşı duyduğumuz kini duyuyordunuz. O kin ki, hiroşima ve Nagazaki insanlarını hâlâ uyutmuyor. Ve çünkü siz barış istiyordunuz. Bugün, o patlamanın onsekizinci yılında radyoaktivite etkisiyle, suçsuz insanların ölümü hâlâ sürüyor, "Ölmek istemiyoruz!" diye haykıran insanlar hâlâ ölüyorlar. Bunlar bir daha olmasın diye biz barış savaşını sürdürüyoruz. Sesimiz çıktıkça bağıracağız. Nâzım Hikmet'in düşünceleri ve çabaları boşa gitmesin diye, çağrımızı ve eylemimizi sürdüreceğiz. Hiroşima'nın, Nagazaki'nin, Yansu'nun kurbanlarının acıları unutulmasın diye çağırıyoruz, bağırıyoruz ve her türlü eylem ve davranışta bulunuyoruz.

Hiroşimalı çocuklar size saygıyla, sevgiyle ve teşekkürle bin turna gönderiyorlar. Bu bin turna, sizin büyük coşkuyla istediğiniz barışın simgesidir. Nâzım Hikmet, bu armağanımızı lütfen kabul edin. Bu armağanı size, akrabalarınıza ve arkadaşlarınıza yolluyoruz."

23.6.1963

Japon çocuklarının da söylediği gibi, atom bombasının acısını duymadığı, oğlu atom bombasıyla ölmediği, kendisi yaralanıp zehirlenmediği halde, oğlu atomdan ölmüşcesine, kendisi yaralanıp ölüm yoluna düşmüşcesine, hiç tanıyıp bilmediği insanların acılarını yüreğinin en derininde duyarak onların acısını, şarkısını, çağrısını şiirlerinde dile getirmek...

Nâzım bunu yapmış olduğu için ölümünden sonra da yaşıyor, ölümünden sonra Japon çocuklarından mektup, armağan alıyor, mezarına çiçekler konuyor... Daha çok yaşayacak Nâzım... Hey koca Nâzım, sen çok yaşa!

Nâzım'ın 1960'ta yazmış olduğu "Japon Balıkçısı" adlı şiirini de sunarak, dizinin bu bölümüne son veriyorum:

JAPON BALIKÇISI

Denizde bir bulutun öldürdüğü
Japon balıkçısı genç bir adamdı.
Dostlarından dinledim bu türküyü
Pasifikte sapsarı bir akşamdı.
Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
bu vefalı, bu çalışkan
elimize değen ölür.
irden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Elimize değen ölür...
Badem gözlüm beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.
Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.
Bu gemi bir kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
benden yapacağın çocuk.
Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz?

(1956)

(Aziz Nesin, "Türkiye Şarkısı Nâzım", Adam Yayınları, sayfa 30-35)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder